NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُسَدَّدٌ
حَدَّثَنَا
يَحْيَى عَنْ
سُفْيَانَ
حَدَّثَنِي
أَبُو إِسْحَقَ
عَنْ
نَاجِيَةَ
بْنِ كَعْبٍ
عَنْ عَلِيٍّ
عَلَيْهِ
السَّلَام
قَالَ قُلْتُ لِلنَّبِيِّ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ وَسَلَّمَ
إِنَّ
عَمَّكَ
الشَّيْخَ
الضَّالَّ
قَدْ مَاتَ
قَالَ
اذْهَبْ
فَوَارِ
أَبَاكَ
ثُمَّ لَا
تُحْدِثَنَّ
شَيْئًا
حَتَّى تَأْتِيَنِي
فَذَهَبْتُ
فَوَارَيْتُهُ
وَجِئْتُهُ
فَأَمَرَنِي
فَاغْتَسَلْتُ
وَدَعَا لِي
Ali (R.A.)'dan demiştir ki:
(Babam Ebû Talib ölünce) Nebi (s.a.v.)'e
(vardım ve):
Senin dalalette olan
amcan öldü, dedim.
"Git baba'nı kabr'e
koy! Sonra yanıma gelinceye kadar (kimse ye bununla ilgili) bir söz
söyleme" buyurdu. Bunun üzerine gidip o'nu kabre koydum ve (Hz. Nebi'in)
yanına geldim. Bana yıkanmamı emretti. Ben de yıkandım. Bana dua etti.
İzah:
Nesaî, tahare, cenâiz
Hadis-i şerifte
Nebiimizin küfür üzere öldüğünden bahsedilen amcasından maksat Ebû Talib'dir.
Asıl adı "Abdümenaf'tır. Fakat künyesi ile meşhur olduğu için "Ebû
Talib" diye anılır.
Kendisi Nebi
Efendimizden 35 sene önce dünyaya gelmiştir. Hz. Nebi sekiz yaşında iken dedesi
Abdülmuttalib'i kaybedince, Abdulmuttalib'in vasiyyeti üzere onun bakımını
amcası Ebû Talib üzerine aldı. Bu görevi en güzel bir şekilde yerine getirdi.
Hz. Nebi onun evinde
kaldığı sürece, o evde daha önce hiç görülmedik bir bereket hasıl olmaya
başladı. Ebû Talib'in aile efradı topluca veya ayrı ayrı bir şey yiyecek
olurlarsa doymazlardı. Fakat Nebiimizle birlikte yedikleri zaman yiyecek az da
olsa doyarlardı.
Bu sebeple Ebû Talib,
bir şey yeneceği zaman aile efradına "durun, oğlum gelsin!" der,
Nebiimiz gelince yenmeye başlanırdı.[Koksal M. Asım, İslam Tarihi, Mekke Devri,
73.]
Hz. Nebie karşı kavmi
zulme kalkıştıkları zaman, karşılarında en büyük engel olarak da Ebû Talib'i
buldukları gibi, Efendimiz Hz. Hatice ile evlenmeye karar verdiği zaman da en
büyük maddi desteği ondan görmüştü. Onun nişan merasimindeki şu hitabesi bu
evliliğe yaptığı maddi ve manevi desteği göstermek için kâfidir "...
Kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah ki akrabanız olduğu malumunuzdur. Onunla
Kureyş'ten hiçbir genç tartılamaz, Ölçülemez! Bu, şeref ve asaletçe, akıl ve
faziletçe onların hepsinden üstün gelir!.
Gerçi malı azdır.
Fakat, mal dediğin nedir ki? Geçici bir gölge, bir perde alınır verilir iğreti
bir şey!
Allah'a yemin ederim
ki: Bundan sonra onun mertebesi daha çok büyüyecek, daha çok yükselecek!
Şimdi O, sizden kızınız
Hatice'yi zevceliğe istemekte, muaccel mehir olarak da oniki ûkiye altın
vermeyi teahhüd etmektedir."
Ebû Talib Nebiliğin
onuncu yılında hicretten üç yıl önce vefat ettiği zaman 78 yaşında idi,
Mevzumuzu teşkil eden
bu hadisi şerif îbn Sa'd'ın Tabakat'ında şu manâya gelen lafızlarla rivayet
olunmuştur:
"Hz. Ali dedi ki:
Ebû Talib'in öldüğünü Nebi (s.a.v.)'e haber verdiğim zaman Rasûlullah (s.a.v.)
ağladı. Sonra bana -git onu yıka, kefenle, sonra da kabre koy- buyurdu. Ben de
bu emri yerine getirip yanına döndüm. Bana - git yıkan- buyurdu. Rasûlullah
(s.a.v.) evinden çıkmadan onun için günlerce istiğfara devam etti. Bunun
üzerine Cebrail (a.s) kendisine şu âyet-i kerimeyi indirdi. "Akraba biie
olsalar cehennemin halkı oldukları belli olduktan sonra (Allah'a) ortak koşanlar
için mağfiret dilemek, ne Nebiin ne de inananların yapacağı bir iş
değildir."[Tevbe 113]
Bu mevzuda İbn Ebî
Şeybe'nin Musannaf'ında rivayet edilen bir hadis-i şerif de şu mealdedir:
"Hz. Ali (Hz. Nebi'e hitaben: Ey Allah'ın Ra-sûlü) ihtiyar amcan öldü. Onun
hakkında ne (yapmamızı uygun) görüyorsun? diye sordu. Hz. Nebi de -Onu yıkayıp
kabre koymanı istiyorum-dedi ve ona (cenazeyi yıkadıktan sonra) kendisinin de
yıkanmasını emretti."
Mcvzumuzu teşkil eden
hadisin zahirinden Nebi (s.a.v.)'in Ebû Talib'in cenazesinin kabre taşınmasına
iştirak etmediği anlaşıhyorsa da Beyha-kî'nin de açıkladığı gibi Ebû Davud'un
el-Merasil isimli eserinde Hz. Peygamberin amcası Ebû Talib'in cenazesini
uğurladığı ve yol boyunca Allah'tan ona af ve ihsan talebinde bulunduğu, fakat
defnedilirken kabri başında bulunmadığı rivayet edilmektedir.
Ancak Hz. Nebiin, Ebû
Talib'in yıkanmasına ve defnine iştirak etmediği, cenaze namazının kılınmasını
istemediği mevzuunda bütün rivayetler birleşmektedirler.
Hz. Nebiin, Hz. Ali'ye
babasını yıkadıktan sonra kendisinin de yıkanmasını emretmesine gelince bunun
iki sebebi olabilir:
1. Bir ölüyü yıkadığı
için bunu istemiş olabilir.
2. Bir kâfiri yıkadığı
için emretmiş olabilir. Çünkü Cenab-ı Hak Kur'ân-ı Kerim'inde: "Ey inananlar
(Allah'a) ortak koşanlar pisliktir..."[Tevbe 28] buyurmuştur.
"Bir ölüyü yıkayan
kimse kendisi de yıkansın." mealindeki 3161 numaralı hadisin genel hükmü
gözönüne alınırsa, bir ölüyü yıkamış olduğu için bunu emrettiği anlaşılır.